22 Temmuz 2009 Çarşamba

www.susohbet.net Sohbet, chat, sohbet odalari, sesli sohbet, kamerali sohbet

















Sohbet | Chat | Sohbet Odalari |Bayan Arkadas | Bedava Sohbet |Chat Sohbet
Sohbet Odalarımız Sohbete Başlayın
Resmi Sohbet Odamız #Bolcasohbet
Resmi Oyun Odamız #Oyun
Resmi Radyo Odamız #Radyo
Resmi Yardım Odamız #Help
Resmi İngilizce Odamız #English
Resmi Aşk Odamız #Ask
Resmi Şiir Odamız #Siir
Resmi Spor Odamız #Spor
Resmi Şehir Odalarımız #Istanbul , #Ankara , #Izmir


Sohbet odalarımızda üyelik gerekmemektedir. Sohbet veya chat odalarına giremediğiniz takdirde yukarıdaki linkten gerekli programı indirebilirsiniz. Ayrıca aşağıdaki linklerimizden Mirc indirip, arkadaşlarınızla sohbet edebilir veya hiç tanımadığınız birisi ile sohbet veya chat ederek yeni bir insan tanımanın zevkine varabilirsiniz. Sohbet bölümümüzde sanal dünyada sohbet üzerine söylenmis, yazılmış pek çok bilgiye ulaşabilirsiniz. Blogumuza bu konular hakkında görüşlerinizi bildirebilirsiniz. Susohbet.net sitesi herkese iyi sohbetler diler.

businness card, magnetic business card, plastic business card, FC PRINT
SEO, Arama motorlari optimizasyonu, seo uzmani, arama motoruna kayit
SEO, SEO consultant, first page listing in google, get top listing in Google
Sigara birakma merkezi, sigara birakma yontemleri, sigarayi birak
Web alani, web hosting, alan adi domain name, limitsiz web alani, limitsiz trafik
link ekle, site ekle, sosyal siteler ile aninda ucretsiz
SEO, Arama motorlari optimizasyonu, seo uzmani, arama motoruna kayit
Silindir Karton Kutu Üretimi, ambalaj,yuvarlak kutu
Karton, Metal, Plastik Kapakli KUTU, Çorap Parfüm Postüp Hediye Sarap
afis kutusu, ambalaj,baskili postüp kutusu,bumerang kutu,çikolata kutusu,diploma
Grapol; Solid Surface, Acrylic, Akrilik, Corian, Du Pont, LG, Samsung, Mutfak, Tezgah, Banyo, Evye, Lavabo
Sohbet, chat, Sohbet Odalari, Bayan Arkadas, Bedava Sohbet,Chat Sohbet
Posture support, posture support brace, back pain, back support brace
crate, hire, crate hire, rent a crate, office relocation, moving house, cardboard boxes, internal relocation
Oyun, oyun oyna, okey, batak, tavla,101, king, bric
tshirt, parfum, ic camasiri, kot, jean, miss sixty
businness card, magnetic business card, plastic business card,printed stationery
Vize, ingiltere vizesi, ankara antlasmasi, vize danismanligi, ogrenci vizesi, ticari vize
swine flu, flu, flue, pandemic flu, swine influenza, A H1N1
okey, okey oyna, okey oyun, okey oyunu, okey salon, okey salonu, online okey, okey oyunlari, okey indir, bedava okey
bebek odasi, bebek mobilyasi, çocuk odasi, çocuk mobilyasi, bebek karyolasi, bebek odasi aksesuarlari, bebek yatagi, bebek besigi
Sigara, sigarayi birak, sigarayi birakmak, sigara birakma merkezi, sigara birakma yontemleri, sigara birakmak

10 Temmuz 2009 Cuma

Susohbet.net sitesinden Sanal Dunyada Sohbet uzerine

Türk Edebiyatında Sohbet
Sohbet


Herhangi bir düşünceyi, konuyu; yazarın karşısında biri varmış gibi günlük, sıradan ve rahat bir dille anlattığı fikir yazılarıdır. Herhangi bir kanıt kaygısı yoktur. Yazının çerçevesini yazıyı yazanın fikirleri oluşturur. Bu yönüyle fıkra türüne çok benzerler. Dilindeki sadelik ve rahatlık yönünden de denemeyi andıran söyleşiler daha uzun soluklu yazılardır. Söyleşiler bazen röportaj ile de karıştırılırlar. Ancak aralarında çok temel bir fark vardır. Söyleşiler tek kişilik yazılardır. Oysa röportaj, bir uzmana ve bir de, röportajı yapacak kişiye ihtiyaç duyar.

Sohbet Yazı Türünün Özellikleri:

Sohbet yazılan düşünce yazılarıdır. Sohbetlerde de bir düşünce açıklanır, bilgi verilir. Sohbet yazarı ele aldığı konuda fazla derinleşmez, ileri sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna gitmez, ancak sezdirmeye çalışır, Bu yönüy1e makaleden ayrılır. Sohbet yazarı kişisel görüşlerini özgürce ifâde edebilme özelliğini taşır. Başkalarının o konuda ne düşündükleri önemli değildir. Herkesin sevdiği bir şeyden berbat bir şey olarak söz edebilir.

Sohbet Yazı Türünün Konusu: Sohbetlerin çoğu günlük sanat olaylarını, genel konuları ele alır.

Sohbet Yazı Türünün Dili ve Anlatımı:

Bu türün dili yalın konuşma dili, anlatımı da konuşma havasında rahat ve samimidir.

Sohbet Yazı Türünün Plânı :

Diğer düşünce yazılarının planı sohbet yazı türü için de kullanılır. Giriş bölümünde ele alınacak konu tanıtılır. Gelişme bölümünde okuyucuyu sıkınadan konu açılır. Bu bölümde tanımlamalar, çözümlemeler, örneklemeler yapılır. Yazar kendi görüşlerini okuyucuya sezdirir. Sonuç bölümünde ise ulaşılan son karar bildirilir.
Sohbet türünün en önemli ismi Ahmet Râsim’dir


Sohbet

isim Arapça ¹u§bet
1 . Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl:
"Biraz evvelki sükûtu şimdi hararetli bir sohbet takip ediyordu."- H. C. Yalçın.
2 . edebiyat Söyleşi:
"Tam fikir ve sanat sohbetlerine yakışan bir çerçeve içindeyiz."- A. Haşim.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
• sohbet etmek
Birleşik Sözler
• sohbet ustası
• hoşsohbet
• sanal sohbet
• can sohbeti
Su sohbet
Rüyada Sohbet Etmek

Rüyada ahlâklı bir kişiyle oturup sohbet et¬tiğini görmek, hayır ve menfaat ve dininde kuvvete; kötü tanınmış bir kişiyle konuşmak, zarar ve dininde fesada delâlet eder. Cabir'ül-Mağribi'ye göre, bir devlet adamı ile sohbet ettiğini görmek, onlar¬dan hayır ve menfaat bulacağına işarettir. Bir dinsizle konuştuğunu görenin tövbe etmesi gerekir. İhtiyar bir kadın ile sohbet etmek, hastalığa delildir. Güzel bir kadınla sohbet etmek, dünyaya sahip ol¬maktır.


9/9/2006 - SOKAK LAMBASI

Gece.....soğuk bile yağmurun gölgesindeyken....

Titrek bir ışık geliyor şimdi gözlerime; belki de geceden kalan son yabancının feneridir diye umutla doğruluyorum...medet umarcasına , sızlayan ayaklarımla son bir güçlü hamle yapıp ayağa kalkıyorum ve sonra.............sertçe yere yığılıyorum...kahkahalarla gülüyorum halime...karnımdaki sıcaklık gittikçe beni yakıyor....avuçlarımdan süzülen kana aldırmadan gülüyorum...yaralanıyorum...belki de hissettirmeden kendime, yağmura karışıyorum....ama hala gülüyorum...nedenini bu kadar kesin bir şekilde bilmek mi yoksa bir ömür boyu bekleneni böyle bir yaşam anında görmek mi beni neşelendiriyor bilmiyorum ama...avuçlarım kan kırmızı ve ben hala gülüyorum....Oysa ki bir gece evvel..............
Bir gece evvel uzun bir yoldan gelmiştim...doğduğum şehre...
İstanbul ‘a....yavaş adımlarla tek tek yoklamıştım yollarımı...ve mabedimde yaşayan tek efsanemi kucaklamıştım.....surlarımı....insanlarımı.....laflamıştık hatta kadehsiz aşklardan gebe sohbetlerle....sonra fark etmiştim rüzgarı....ya da aslında hiç esmeyen ama benim ruhumun ürpermesine sebep olan zaman teklemesini...ne kadar da yalnızdım...birer küçük taş iki cebimde de...bir kibrit kutusu elimde ve bir sigara.....her zaman ki yerinde...sigaranın daha yasak olduğu dönemlerimde gizliden zulaladığım yerde...işte orda....yırtık yarım yamalak bir gazete kağıdının altında yatan zulamda....nefesimin sonuna kadar çektiğim sigaramla en tepesinden aşağı süzülen her umuda tek tek selam çakıp
Ruhuma biraz daha aşk depolamıştım köpek öldürenle....ya sonra....sigaranın sonunda mı bir su gibi bulanıklaşmıştım....yoksa şarap mı?...günlerdir toplanmayan çöpler?.....hayır olamaz....bunlar resmi tamamlayanlar...onlar olmadan resim her zaman eksikti...
Şimdi fark etmeden sürünüp geldiğim yola dönüp bakıyorum...
Bütün bu eski resmi daha bir gece önce canlıyken solan bu resmi düşünürken sürünüp geldiğim yola bakıyorum....ve kafamı kaldırıp uzaklara dalıyorum...geceden gelen el fenerli yabancıma bakıyorum...uzaklardan göz kırpan her zaman ki zerafeti ile karşınızda ‘’SOKAK LAMBASI’’.....büyük bir kahkaha daha patlatıyorum...ve üstüne de bir tomar küfür Salih amcanın ikinci karısından...geveze orospudan....içinde yaşananları yılların yüzünde bıraktığı darp izlerini silmeden her gecemi bana armağan eden ve beni hiç yalnız bırakmayan SOKAK LAMBASI ve onun benim sevdalımın her sokağındaki can yoldaşları..
‘’ Ya o gazete neydi be öyle....sigaraları yağmurdan korusun diye sardık bütün piyizi yemiş gavurun dölü!!’’.....en derininden bir resim daha kopuyor dün geceden...rüzgar yağmura boyun eyerken ayaklarımın dibinde siyaha çalmaya başlayan ıslak rengiyle gözlerimin karanlığını delip geçen gazete parçası....lanetlenmiş bir sesle irkiliyorum sanki bir gramofondan, taş plaktan gelircesine alaylı ama sonradan ironili ‘’yazıklar olası’’ ses...
Kendi yüzümün içinde parçalanan; kulaklarımı tırmalayan ses...kendi sesim!...’’pu sülalesini lüleden yediğim kağıdı...en fazla üçüncü sayfa olurmuşsun zaten!!!’’...ve ardından patlayan kahkahalar....kırılan boş şişeler biten sigaralar...ıslanan kağıtlar...ölmek üzere olan bedenler gibi titreyen SOKAK LAMBALARI.........
Donup kalıyorum gök gürültüsüyle birlikte iyice ben olan yağmurun içinde an be an yağmur oluyorum...yattığım yerde yaslandığım direk doğrultusunca gökyüzüne kaldırıyorum kafamı...son bir hamle ve sönen bir SOKAK LAMBASI ’nın ayak ucunda yatarken buluyorum titreyen vücudumu...şimşek her çaktığında hafızamda bir kapı daha açılıyor...ve her kapıdan çıkan, beni biraz daha kana ve ölüm yorgunluğuna sunuyor....Sonra yine gülmeye başlıyorum....yüzümde yağmur damlaları yanarken...sıcak olmaz yağmur ben de biliyorum ama...ateş gibi de ağlanmaz be adam kendimden saklıyorum....ortalıkta kalan son karanlık SOKAK LAMBASI ‘ nın altında yatıyorum...az ilerdeki lamba daha net artık...altında bir hokka çöp ile sırıtarak duruyor...’’ulan çöpe bile ışık koyarsınız burada biz karanlık altında’’...yine gülüyorum...artık altımdan akıp giden sokağa karışan kanlara bile aldırmıyorum...HATTA NEDEN BU KADAR KARANLIK VE YARALI OLDUĞUMA...YA DA DOĞDUĞUMA MI?
Giderek netleşen resimde; son kahkahalarıyla gecenin, son kerkenez de kalkıp gidince ev sahibi olarak zulayı yeniliyorum....işte orada yağmurun iki kulağımda yankılanan sesi sanki iki farklı zamandan geliyor...birinde yaslandığım ve son bir kez daha yanmak için canhıraş bir şekilde uğraşan yağmur dolu bağırışlarıyla SOKAK LAMBASI...diğerinde de sadece yağmur ve yıkım........
Ellerimden kanlar gelene kadar sıktığım kırık şarap şişelerinin üstünde sızıp kalıyorum ta ki bu geceye kadar...şu ana kadar...son çırpınışları da fayda etmeyen ve sonsuz karanlığına bürünen SOKAK LAMBASI altında son kez karanlık gözlerimi dikip sokağa bakıyorum...İki cansız beden sırt sırta verip yatıyoruz ömrümüzü alan bu sokakta...yağmur da göz yaşlarımız da ısıtmıyor artık bizi...gecenin karanlığında tamamen sönüyoruz....o yüzünde yılların verdiği izlerle; ben ise yüreğimden kopan ve kapkaranlık gözlerimle gördüğüm son resimle.........!!!!!!!

26.07.1997 Tarihli SABAH Gazetesi sayfa 3.........!


HALK EDEBİYATI

Halk Edebiyatı sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil. biçim konular duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.





HALK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ

• İslamiyet'ten önceki edebiyatımızın İslam uygarlığı içindeki biçimidir. Bir anlamda sözlü edebiyat dönemimizin gelişmiş biçimi olarak düşünebiliriz.
• Halk edebiyatı ürünleri yazılı değildir. Müzik eşliğinde sözlü olarak oluşur.
• Divan edebiyatında olduğu gibi şiir yine egemen türdür.
• Şiirlerde başlık yoktur biçimiyle adlandırılır.
• Nazım birimi dörtlüktür.
• Ölçü hece ölçüsüdür. En çok yedili sekizli on birli kalıplar kullanılmıştır.
• Şiirlere genel olarak yarım uyak hakimdir.
• Dil halkın konuştuğu günlük konuşma dilidir.
• Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır. Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır.
• Özellikle 18. yüzyıldan itibaren halk şairleri divan şairlerinden etkilenerek aruzun belirli kalıplarıyla şiirler yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını da kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk şairlerinin aydınlar ve divan şairlerince hor görülmelerinin değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.
Halk şiirinde “mâni” ve “koşma” tipi olarak iki ana biçim vardır. Aslında az sayıda olan öteki biçimler bu iki ana biçimden çıkmıştır.
Dizelerin kümelenişi dizelerin hece sayısı ve uyak düzeni bakımından özellik gösterenler “biçim” biçimi ne olursa olsun konu bakımından benzerlerinden ayrılanlar da ''tür'' adı altında toplanmıştır.
I. Anonim Halk Şiiri Nazım Biçimleri:
MÂNİ: Halk şiirinde en küçük nazım biçimidir. Yedi heceli dört dizeden oluşur. Uyak düzeni aaxa şeklindedir. Birinci ve üçüncü dizeleri serbest ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı mâniler de vardır (xaxa).
Mânilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Temel duygu ve düşünce son dizede ortaya çıkar. Başlıca konusu aşk olmakla birlikte bunun dışında türlü konularda da yazılabilir.

Le beni eyle beni İpek yorgan düreyim
Elekten ele beni Aç koynuna gireyim
Alacaksan al artık Açıldıkça ört beni
Düşürme dile beni Var olduğun bileyim

Birinci dizesi yedi heceden az olan mâniler de vardır. Dizeleri cinaslı uyaklarla kurulduğu için böyle mânilere “Cinaslı Mâni” ya da “Kesik Mâni” denir.

Bugün al Sürüne
Yârim giymiş bugün al Madem çoban değilsin
Şâd edersen bugün et Ardındaki sürü ne
Can alırsan bugün al Ben bir körpe kuzuyum
Al kat beni sürüne
Beni böyle yandıran
Sürüm sürüm sürüne
TÜRKÜ: Türlü ezgilerle söylenen anonim halk şiiri nazım biçimidir. Söyleyeni belli türküler de vardır. Halk edebiyatının en zengin alanıdır. Anadolu halkı bütün acılarını ve sevinçlerini türkülerle dile getirmiştir.
Türkü iki bölümden oluşur. Birinci bölüm asıl sözlerin bulunduğu bölümdür ki buna “bent” adı verilir.
İkinci bölüm ise bentlerin sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme “bağlama” ya da “kavuştak” denir.
Türküler genellikle yedili sekizli on birli hece kalıplarıyla yazılmıştır. Konuları çok değişik olabilir. Ninniler de bu gruptandır.
Söğüdün yaprağı narindir narin
İçerim yanıyor dışarım serin ( bent )
Zeynep’i bu hafta ettiler gelin

Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim
Üç köyün içinde şanlı Zeynebim
( nakarat )

II. Âşık Edebiyatı Nazım Biçimleri:

KOŞMA: Halk edebiyatında en çok kullanılan biçimdir. Genellikle hece ölçüsünün on birli (6+5 ya da 4+4+3) kalıbıyla yazılır. Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Şair koşmanın son dörtlüğünde adını ya da mahlasını söyler. Uyak düzeni genellikle şöyle olur:
baba – ccca – ddda...

Eğer benim ile gitmek dilersen
Eğlen güzel yaz olsun da gidelim
Bizim iller kıraçlıdır aşılmaz
Yollar çamu kurusun da gidelim
...... ...... .....
Karac’oğlan der ki buna ne fayda
Hiç rağbet kalmadı yoksula bayda
Bu ayda olmazsa gelecek ayda
Onbir ayın birisinde gidelim
DESTAN: Dört dizeli bentlerden oluşan oldukça uzun bir nazım biçimidir. Kimi destanlarda dörtlük sayısı yüzden fazladır. Genellikle hece ölçüsünün on birli kalıbıyla yazılır. Uyak düzeni koşma gibidir.
baba – ccca – ddda
Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.
Konuları bakımından destanları savaş yangın deprem salgın hastalık ünlü kişilerin yaşamları mizahi....gibi gruplanadırabiliriz.
Esnaf Destanı
...................................
Nalbant oldum kırdım nalın çoğunu
Bir katır nalladım dinle oyunu
Meğer acemiymiş bilmem huyunu
Çenemi teptirdim nalın sökerken
Manav oldum elma armut tez çürür
Cambaz oldum ip üstünde kim yürür
Kasap oldum her gün gözüm kan görür
Yüreğim bayıldı kana bakaraken
Ben bu sanatları bir bir dolaştım
Tekrar gelip şairliğe bulaştım
Kâmili mürşidin eline düştüm
Tekke-i aşk içre çile çekerken.
SEMÂİ: Hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla yazılır (4+4 duraklı ya da duraksız). Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Semâilerin kendine özgü bir ezgisi vardır ve bu ezgiyle okunur. Uyak düzeni koşma gibidir:
baba – ccca – ddda
Semâilerde daja çok sevgi doğa güzellik gibi konular işlenir.
İncecikten bir kar yağar Karac’oğlan eğmelerin
Tozar Elif Elif diye Gönül sevmez değmelerin
Dedil gönül abdal olmuş İliklemiş düğmelerin
Gezer Elif Elif diye Çözer Elif Elif diye.
VARSAĞI: Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir ezgiyle söyledikleri türkülerden gelişmiş bir biçimdir. Dörtlük sayısı ve uyak düzeni “Semâi” gibidir. Varsağılar yiğitçe ve mertçe bir üslupla söylenir. Bu da dörtlüklerin içindeki “bre” “hey” “behey” gibi ünlemlerle sağlanır. Halk edebiyatında en çok varsağı söylemiş şair Karacaoğlan’dır.
Bre ağalar bre beyler Behey elâ gözlü dilber
Ölmeden bir dem sürelim Vaktin geçer demedim mi
Gözümüze kara toprak Harami olmuş gözlerin
Dolmadan bir dem sürelim Beller keser demedim mi
Karacoğlan
TÜRKÜ: Hece ölçüsünün türlü kalıplarıyla söylenen ezgili anonim şiirlerdir. Bazen de kime ait olduğu bilinen şiirler türkü formlarıyla söylenir. Türkülerde genellikle iki bölüm bulunur. Birincisi şiirin iskeletini oluşturan “asıl bölüm” ; ikincisi “kavuştak”tır. Kavuştaklar asıl bölümlerin arasına gelerek onları birbirine bağlar.
ÂŞIK EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
Âşık edebiaytı nazım türleri genellikle koşma ve semâi biçimiyle yazılır. Bu türler koşma ve semâilerden konuları bakımından ayrılır.
GÜZELLEME: Doğa güzelliklerini anlatmak ya da kadın at gibi sevilen varlıkları övmek için yazılan şiirlerdir.
Dinleyin ağalar medhin eyleyim Yokuşa yukarı kekli sekişli
Elma yanaklımın kara kaşlımın İnişe aşağı tavşan büküşlü
O gül yüzlerine kurban olayım Düşmanın görünce şahin bakışlı
Dal gerdanlımın da sırma saçlımın Kuğuya benziyor boynu kıratın
Noksani Köroğlu
TAŞLAMA: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir.
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medres kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için kesan beğenmez
Kazak Abdal
KOÇAKLAMA: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir.
Köroğluyum medhim merde yeğine
Koç yiğit değişmez cengi düğüne
Sere serpe gider düşman önüne
Ölümü karşılar meydan içinde
AĞIT: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan acıları anlatmak amacıyla söylenen şiirlerdir (Anonim halk şiiri ürünü olan ağıtlar da vardır).
Civan da canına böyle kıyar mı
Hasta başın taş yastığa koyar mı
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı
Al giy allı balam şalların hani
Hıfzi
MUAMMA: Kapalı bir biçimde anlatılan bir olayın ya da bilginin okuyucu tarafından anlaşılmasını bunlarla ilgili soruların cevaplandırılmasını isteyen bir tür manzum bilmecedir.
NASİHAT: Bir şey öğretmek bir düşüncenin yayılmasına çalışmak gibi amaçlarla söylenen didaktik şiirlerdir.
NOT: “Destan ilahi nefes ve deme” hem birer nazım biçimi hem de tür olarak değerlendirilir


HALK ŞAİRLERİNİN GRUPLANDIRILMASI

Halk şairleri halk şiirinin yerleşmiş kurallarına bağlı kalmakla birlikte türlü kültürel nedenlerle dil anlatım ölçü kullanımı bakımından farklı yönelişler içine girebilmektedirler. Ayrıca yaşadıkları çevre de onların sanat anlayışlarını farklılaştıran bir etmen olarak karşımızı çıkmaktadır. Halk şairlerini işte bu gibi noktaları dikkate alarak şöyle ayırıyoruz:

• GÖÇEBE(GEZGİN) ŞAİRLER
Bir yere bağlı kalmadan gezerler. Genellikle eğitim görmedikleri için Divan Edebiyatı’ndan etkilenmezler. Dilleri sadedir. Hece ölçüsüne bağlıdırlar. Geleneksel şiir anlayışını sürdürürler.
• YENİÇERİ ŞAİRLER
Osmanlılar zamanında askerlik hayat boyu süren bir meslekti. Orduda görev arasında şairler yetişmiştir. Bunlar katıldıkları savaşlarla ilgili yiğitlik şiirleriyle dikkati çekerler. Dil anlatım ölçü bakımından göçebe şairler gibi geleneksel şiir anlayışına bağlıdırlar.
3. KÖYLÜ ŞAİRLER
Hayatları köylerde kasabalarda geçer. Büyük kentlerle ilgileri olmadığı için kent kültüründen Divan Edebiyatı’ndan etkilenmeden halk şiiri geleneklerine bağlı kalmışlardır.
4.KENTLİ ŞAİRLER
Genellikle Divan Edebiyatı’nın etkisinde kalırlar. Hem Halk hem de Divan Edebiyatı tarzında şiirler söylerler. Dillerinde Arapça ve Farsça sözcüklerin oranı yüksektir. Hece ölçüsüyle birlikte aruza da yer verirler.
5. TASAVVUF (TEKKE ) ŞAİRLERİ
Tekkelerde yetiştikleri din ve tasavvuf konusunda eğitim gördükleri için dilleri göçebe yeniçeri ve köylü şairlere göre bazen daha ağırdır. Zaman zaman Divan Edebiyatı’nın dil anlatım biçim ölçü özelliklerini taşıyan şiirler söylerler. Örneğin Yunus Emre bile aruz ölçüsü ve mesnevi düzeniyle Risaletü’n-Nushiyye adlı bir eser vermiştir.
HALK ÖYKÜLERİ
Halk öyküleri destanların zamanla biçim ve öz değişimine uğramaları sonunda ortaya çıkmış sözlü eserlerdir. Anonimdir. Başlıca türleri şunlardır:
1. DESTAN ÖYKÜLER
Destanlardaki olağanüstülük gibi bazı özellikleri koruyan halk öyküleridir XIII.-XIV.yüzyılda Doğu Anadolu’da ortaya çıkan Dede Korkut Öyküleri ile Köroğlu Öyküsü bu türün tanınmış örnekleridir.
2. AŞK ÖYKÜLERİ

İki sevgilinin aşkını bunların kavuşmasını önleyen engellerle mücadelesini anlatan öyküler olup en tanınmışları Kerem ile Aslı Emrah ile Selvi Asuman ile Zeycan Aşık Garip.v.b.’dir.
• DİNİ ÖYKÜLER
İslamiyet’in yayılmasına katkıları olan kişilerin hayatlarını ve mücadelelerini temel alan öykülerdir .Hz. Ali’nin savaşlarını anlatan Kan Kalesi Cengi Hayber Kalesi Cengi; Anadolu’da İslamiyet’in yayılması için mücadele eden komutanların savaşlarını anlatan Battal Gazi Öyküsü Danişment Gazi Öyküsü gibi sözlü anonim eserler bu türün örnekleri arasında yer alır.

TEKKE EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
Din ve tasavvufla ilgili kavramı duygu düşünce ilke ve kuralları halka yaymak amacıyla bir tarikata bağlı şairlerce yazılan şiirlerdir.
İLAHİ: Din ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere “ilahi” denir. Tanrıyı övmek ona yalvarmak için yazılan şiirlerdir. Özel bir ezgiyle okunur. Koşma gibi uyaklanan ilahilerde 4-4 duraklı 8’li ölçü kullanılır.
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı
Bana seni gerek seni
Yunus Emre
NEFES: Bektaşi şairlerinin yazdıkları tasavvufi şiirlere denir. Nefeslerde genellikle Hz. Muhammet ve Hz. Ali için de övgüler bulunur.
Pir Sultan Abdal şâhımız
Hakk’a ulaşır yolumuz
On iki imam katarımız
Uyamazsın demedim mi
Aleviler bu türde yazılmış olan şiirlere “DEME” adını verirler.
İlahi nefes ve demeler bestelenerek söylenir.
ŞATHİYÂT-I SOFİYÂNE: İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır.
Yücelerden yüce gördüm
Erbabsın sen koca Tanrı
Âlem okur kelâm ile
Sen okursun hece Tanrı
Asi kullar yaratmışsın
Varsın şöyle dursun deyü
Anları koymuş orada
Sen çıkmışsın uca Tanrı
Kaygusuz Abdal yaradan
Gel içegör şu cür’adan
Kaldır perdeyi aradan
Gezelim bilece Tanrı

NOT: Manzum olmayan Anonim Halk Edebiyatı ürünleri de vardır. Bunları masallar halk öyküleri (Kerem ile Aslı Arzu ile Kamber Battal Gazi Hz. Ali Cenkleri.........) bilmeceler atasözleri deyimler Karagöz ve ortaoyunları şeklinde sıralayabiliriz.
HALK EDEBİYATININ ÖNEMLİ ŞAİRLERİ
YUNUS EMRE: (13.yy) Tasavvuf düşüncesini benimseyen şair Tanrı aşkını ve insan sevgisini dile getirmiştir.
Tekke edebiaytının en lirik şairidir. Halkın konuştuğu Türkçeyi bir edebiyat dili haline getirmiştir. Yalın ve içten bir söyleyişi vardır. Zaman zaman aruz ölçüsüyle ve divan edebiyatı anlayışıyla da şiirler yazmıştır.
Tüm insanların eşit ve kardeş olduğuna inanmış; dil din ırk ayrımı yapılmasına karşı çıkmıştır. Türkçe divan sahibi ilk şairdir. Ayrıca Risaletü’n-Nushiyye adlı öğretici bir mesnevisi vardır.
HACI BAYRAM VELİ : XIV.yüzyıl ikinci yarısıyla XV. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir tasavvuf şairidir. Bayramiyye tarikatını kurmuştur. Yunus Emre etkisinde sade bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği şiirlerinden yalnızca birkaç tanesi bilinmektedir.
KAYGUSUZ ABDAL: (16.yy) Softa görüşle alay eden özgür düşünceli bir Bektaşi şairidir. Hem heceyle hem de aruzla yazılmış şiirleri vardır.
PİR SULTAN ABDAL: (16.yy) Alevi-Bektaşi şiir geleneğinin en ünlü şairidir. Dinsel inançların etkili olduğu bir ayaklanmanın önderliğini yapmış ve asılarak öldürülmüştür. Şiirini bir araç olarak kullanmasına rağmen kuru bir öğreticiliğe düşmemiş şiirini duygu yönünden de beslemiştir.
KÖROĞLU: (16.yy) Çoğunlukla koçaklama türünde örnekler vermiş coşkulu şiirler söylemiştir. Bolu Beyi’yle olan mücadelesi efsaneleşen şair halkın gönlünde yerini almıştır.
KARACAOĞLAN: (17.yy) Din dışı konularda yazmış yaşama sevinci insan ve doğa sevgisini dile getirmiştir. Âşık edebiyatının duygu yönünden en zengin ve güçlü şairidir.. Hayatı hakkında kesin bilgilere sahip olmadığımız Karacaoğlan’ın XVI ya da XVII . yüzyılda Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayıp dolaştığı sanılmaktadır. Şair Toroslar’da Türkmen boyları arasında yetişmiş; göçebe bir şair olarak Anadolu içinde ve dışında gezmiştir. Geleneksel şiirin dil anlatım ölçü anlayışından ayrılmadan aşk doğa ölüm ve ayrılık gibi temaları işlemiştir;özellikle koşma ve semai biçimlerinde büyük başarı kazanmıştır.
GEVHERİ: (17.yy) Aruz ölçüsünü de sıkça kullanan Kırımlı bir halk ozanıdır.
DERTLİ: (19.yy) Toplumsal yergi içerikli softalığı yobazlığı eleştiren şiirleriyle tanınan Bolu’lu bir halk ozanıdır.
DADALOĞLU: (19.yy) Çukurova yöresinde yetişen halk şairlerindendir. Türkmen boylarının yerleşik hayata geçirilmesi için 1865’te yöreye yollanan Fırka-i İslahiye adlı Osmanlı ordusuyla Türkmenler arasındaki çatışmalara katılmış bu olayları yiğitçe bir eda ile koçaklamalarına yansıtmıştır. Ayrıca aşk ve doğadan söz eden şiirleri de başarılıdır. şiirlerini temiz bir halk diliyle ve hece ölçüsü ile yazmıştır.
ÂŞIK VEYSEL: XX. yüzyıl halk şairidir. Şarkışla’da doğup büyümüş Cumhuriyetin onuncu yılında Ankara’ya gelerek şiirlerini okumuş bundan sonra ünü yayılmaya başlamıştır. Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığıyla gözünü kaybeden Aşık Veysel ; genellikle gezgin bir hayat sürmüş ; kent kent dolaşarak aşktan doğadan kardeşlikten birlikten barış içinde yaşamaktan ve insanı insan yapan erdemlerden bahseden şiirlerini saz eşliğinde söylemiş; bu içeriğin halka yakın düşmesi ona kitlesel bir sevginin doğmasına yol açmıştır. Tasavvuf felsefesinin kazandırdığı hoşgörü anlayışı şiirinin temellerinden biridir. Şiirlerini Deyişler ve Sazımdan Sesler adlı iki kitapta toplamıştır. Son olarak tüm şiirleri Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından Dostlar Beni Hatırlasın adıyla yayımlanmıştır.

Türk Edebiyatında Sohbet (Söyleşi) Türü Tarihsel Gelişimi ve Önemli Temsilcileri
________________________________________
Bir yazarın, kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinleştirmeden, muhatabıyla konuşuyormuş hissini verecek bir üslûpla makale plânında yazdığı fikir yazısına sohbet (söyleşi) denir.

Sohbet, makaleden üslûp yönüyle ayrılır. çoğunlukla, günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir, hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır.

Makaleye benzer bir yazı türüdür. Konusu daha çok genel ya da günlük sanat olaylarıdır. Fakat konu, tez ve savunma amacı güdülmeden ve karşılıklı konuşma havası içinde, sıcak bir dille yazılır. İnsanlar karşılıklı konuşmayı sevdiklerinden, söyleşi türündeki yazıları okumayı severler. İyi bildiği ve herkesin ilgilendiği bir konuda çoğu kişi söyleşi yazabilir. Bunun için bir konuda, ne söyleneceğini bilmenin yanı sıra, nasıl söyleneceğini bilmek gerekir. Söylenecekler, küçük şakalarla daha çekici duruma getirilebilir. İyi bir dinleyici olmak, iyi bir söyleşi yazmak için önemlidir. Usta bir söyleşi yazarı çok ağır konuları bile herkesin okuyup anlayabileceği bir duruma getirir.

Söyleşi türünün Türk Edebiyatı’ndaki önemli temsilcileri: “Ahmet Rasim - Ramazan Sohbetleri”, “Suut Kemal Yetkin - Edebiyat Söyleşileri”, “Şevket Rado - Eşref Saati”, “Melih Cevdet Anday - Dilimiz Üzerine Söyleşiler”, “Nurullah Ataç - Karalama Defteri”… Ayrıca Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel… gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.

Söyleşinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğuna, okuyucusu ile olan bağına güvenmeli, anlattıklarını günlük konuşma havasıyla, fakat mantık çerçevesinden ayrılmadan anlatabilmelidir.
• Kolay okunabilir bir uslup yakalayabilmelidir.

Sözden Söze
Mektuptan açılmış talihim, bir tane daha geldi. Öteki gibi değil bu. Bir kere yazan gizlemiyor kendini, kim olduğunu söylüyor: İsmet Zeki Eyüboğlu adında bir genç. İstanbul Bilim Yurdunda yani Üniversitesinde okuyormuş. Sonra da benimle eğlenmiyor, alaya almıyor beni, över gibi gözüküp alttan alta iğnelemeğe kalkmıyor. Çıkışıyor bana, çıkışıyor ya, haklı olarak çıkışıyor. Eski yazılarımı, şu Öz Türkçe yazılarımı beğenirmiş, yenilerine sinirleniyor, şöyle diyor:


“Geçen günkü Nokta dergisinde Ulus’tan aktarılmış bir yazınızı okudum. Ne çok üzüldüm bilseniz! Yoksa sizi de mi elden kaçırdık? Nerde o eski güzelim Öz Türkçe sözler, nerde o yazınızdaki edebiyat, ahlâk, hak, sanat, merak, şiir gibi tatsız tutsuz Osmanlıca sözler. Niçin şunun bunun sözüne bakıp da düşüncelerimizi değiştiriyorsunuz? O yeni sözleri beğenmeyenler var diye mi yazmak istemiyorsunuz? Günün birinde bir kişi çıkıp size: “Beğenmedim bu sesinizi” dese ona bakıp da sesinizi değiştirecek misiniz? Ne derse desin el gün. Biz yolumuza bakalım.Anı Mektup Biyografi Günlük Roman Tiyatro Fıkra Röportaj Makale Eleştiri Haber Yazısı Deneme Gezi Yazısı Söyleşi



Daha böyle çok şeyler söylüyor. O mektubu okurken tatlı bir duygu sardı içimi, “mektup” değil de “beti” dediğim günleri andım. Doğru söylüyor, iyi söylüyor o genç. Utandım kendi kendimden inandığım yoldan dönmenin yeri mi vardı? Bu çıkışmalarına karşılık ne diyeyim de bağışlatayım suçu mu? Var benim de bir özrüm, gelgelelim gençler anlamaz, anlamamaları daha da iyidir. Gene söyleyelim ben.



A çocuğum, ben yaşlandım, kocadım da onun için saptım yolumdan. Bilin ki sevinerek olmadı bu. Gene durup durup o yola özlemle bakıyorum. Bir sevgilinin bir daha evine varamayacağınız bir sevgilinin yoluna nasıl bakılırsa öyle bakıyorum. Biliyorum ki doğru oradadır; güzel oradadır, ancak ben yoruldum, dizlerim kesildi. Bir de o işi başaramayacağımı anladım. Yalnızdım, pek yalnız kaldım. Beni tutanlar, benim o yolda gitmemi dileyenler vardı, uzaktan seslenmekle yetiniyorlardı. Beni özendirmek istemelerine ne denli sevinirsem sevineyim, yanımda kimseyi görememek üzüyordu beni.



Doğrusu, büsbütün de bırakmadım o yolu. Böyle Arapça, Farsça tilcikleri kullandığım yazılarımda gene o sevdiğim, kimini de kendim uydurduğum tilciklere yer veriyorum. Biliyorum, yetmez bu, en doğrusu gene eskisi gibi özTürkçe yazmaktır. Onu yakında, bir dergide gene deneyeceğim.



Çok sevindim o mektuba. Birkaç yıl benim yürüdüğüm bir yolu bırakmak, istemeyenler olmasına çok sevindim. Gençler unutsun benim emeklerimi, onları hiçe saysınlar, Arapça, Farsça tilciklerden kaçınmadığım bir suda sevgiliden geliverecek bir esenleme gibi yüreğimi aydınlatır, güneşler doğurur gönlümde.



İtalyan yazarı Luigi Pirandello’nun bir iki oyununu görmüşsünüzdür, hikâyelerini okudunuz mu? Bay Feridun Timur onlardan otuz altısını dilimize çevirmiş, Millî Eğitim Bakanlığı da bastırmış. Hepsini okumadımsa da okuduklarım çok hoşuma gitti, diyebilirim ki o yazarın oyunlarından daha çok beğendim hikayelerini. Oyunlarında yüksekten atmayı andırır bir hal vardır. Hikâyeleri öyle değil, Pirandello onlarda kişilerini daha iyi gösteriyor, canlandırıyor. Oyunlarında hep bir görüşü savunmak, okuyanları, yahut seyircilerini düşündürmek ister. Hem de çözümlenemeyeceğini söylediği meseleler üzerinde düşündürmek ister. Bir gerginlik vardır oyunlarında, hikâyeleri ise öyle değil, onlardaki kişiler daha canlı, okuyana daha yakın. Herhalde bana öyle geldi.



Bay Feridun Timur da iyi çevirmiş dilimize. Belli ki İtalyanca cümleye bağlı kalmak istememiş, her yerde değilse bile çok yerde: “Bizim dilimizde nasıl söylemeli?” diye düşünmüş. Örneğin bir yerde: “Don Lollo hiddetten küplere biniyordu.” diyor. “Küplere binmek” deyimi sanmam ki İtalyancada olsun. Daha böyle çok buluşlar var Bay Feridun Timur’un çevirisinde.



Ama belli ki daha genç bir yazar, o cesareti daima gösteremiyor, bazan acemiliklere düşüyor. İşte bir örnek: “Don Lollo bu sözlere olmaz diyordu. Nafile; olan olmuştu; fakat nihayet kabul etti ve ertesi sabah şafakla beraber, âlet ve edevat torbası s ırtında olduğu halde, Zi Dima Locası Primosole’ye geldi. Nihayet kabul etti.” den önce bir “fakat” koymanın ne yeri var? Hele: “avandanlığı s ırtında” demek dururken “âlet ve edevat torbası s ırtında olduğu halde” demenin cümleye bir ağırlık verdiğini nasıl anlamıyor? Daha böyle kusurlar var Bay Feridun Timur’un çevirisinde, “haykırmak” sözünü çok kullanıyor, hem de “bağırmak” yerine kullanıyor. Gene o hikâyenin bir yerinde: “Küpten olmamak için ihtiyarı orada mevkuf mu tutacaktı?” diyor. Burada “mevkuf” sözü hiç yakışıyor mu? “kendisi küpten olmasın diye ihtiyarı hürriyetinden mi edecekti” diyemez miydi?



Bir de şunu söyleyelim. “Ciddi Bir Şey Değil” adlı hikâyede şöyle bir cümle var: “Her defasında bir daha aynı hataya düşmeyeceğine dair yemin üstüne yemin ediyor, ahdü peyman ediyor, yeniden âşık olmamak için kahraman bir deva araştıracağını söylüyordu.” Bay Feridun Timur böyle konuşmaz elbette “düşmeyeceğine yemin etti .”der. Düşmeyeceğine dair yemin etti.” demez. Belki İtalyanlar öyle der, biz demeyiz. “Kahraman deva” da ne oluyor? belli, Fransızların “remède hèroique” dedikleri, İtalyancada tıpkısı olabilir, Türkçede öyle denmez, başka bir şey arasın.



Luigi Pirandello’dan “Seçme Hikâyeler” de böyle ufak tefek kusurlar var, gene de o kitap tatlı tatlı okunuyor, Bay Feridun Timur’u iyi çevirmenlerimizden, yani mütercimlerimizden sayabiliriz. Hele bir şeye çok sevindim: ikinci ciltte dil birinci cilttekinden çok daha iyi. Demek ki Bay Feridun Timur’un çevirileri günden güne iyileşecek. Ben adını yeni duyduğuma göre kendisinin bir genç olduğunu sanıyorum, bundan sonraki çevirileri elbette daha kusursuz olur. Siz de okuyun o hikâyeleri, eğlenirsiniz, hele ikinci cildin başındaki Donna Mimma’dan başlarsanız, bütün kitabı okumak hevesi uyanır içinizde.


Hayatta en kolay görünen şeylerin aslında en zor şeyler de olabileceğini hiç düşündünüz mü? En kolay görünen alanlarda en küçük görünen farkların en büyük sonuçlar doğurabileceğini...
Örnek mi istiyorsunuz? Resim yapmak, şarkı söylemek, yazı yazmak, konuşmak, sohbet etmek, bir yazıyı yüksek sesle okumak... Hemen hepimizin yapabileceği şeyler bunlar, her gün yaptığımız şeyler...
Çoğumuz bunları yapabildiğimiz için bırakın para kazanmayı, dikkat bile çekmiyoruz. Ama kimi insanlar aynı şeyleri yaptıkları için şöhret merdivenlerini tırmanıyor, paralar kazanabiliyor, hatta ansiklopedilere geçebiliyorlar...
Küçük farklar büyük sonuçlar doğuruyor...
Bu gibi alanlarda 'sıradan' ile 'iyi' arasında bir ırmak, 'iyi' ile 'çok iyi' arasında bir deniz varsa, 'çok iyi' ile 'fevkalade' arasında bir okyanus bulunuyor.
Alın, konuşmayı... Başka insanlarla sohbet etmeyi, onlara sorular sormayı... Bundan basit ne olabilir değil mi? Hepimiz yapabiliriz sanki... Ama bazı insanlara bu basit şeyleri yapmaları için servetler ödeniyor. Hele bunu televizyonda yapıyorlarsa...
Amerikan televizyonlarının en çok para kazanan yıldızları bu türden insanlar. Yani hepimizin yapabildiği şeyleri bizlerden 'biraz' daha iyi yapan insanlar. 'Okyanus' kadar daha iyi... Oprah Winfrey, Larry King, Barbara Walters aklıma geliveren üç örnek...
Bizde de radyodan kalma bir Orhan Boran efsanesi var. Kadınlardan da Gülgün Feyman ve Güler Kazmacı geliyor aklıma. Belki birkaç isim daha... Konuşmaya bu kadar düşkün bir toplum olmamıza rağmen 'ağzına sağlık' diyebileceğimiz isimlerin bu kadar sınırlı olması anlamlı değil mi?
Onların arasına bir isim daha katmamız gerekiyor kanımca: Sedef Kabaş. TV8'de hafta boyunca yayımlanan 'Sesli Düşünceler' programını bilmem izliyor musunuz? Sedef Kabaş ilk bakışta çok sıradan bir şey yapıyor: karşısına bir kişiyi alıp sorular soruyor, sohbet ediyor. Ama yazının başında sözünü ettiğim fark denizlerini aşarak...
Başta bazı manken kızlar olmak üzere her şöhret heveslisinin çok kolay sandığı ama deneyince ne kadar zor olduğunu eninde sonunda anladığı o 'basit' işi Sedef Kabaş'ın iyi yapmasının sırrı ne ola ki?
Her şeyden önce yaptığı işe ve çıkardığı konuğa gösterdiği saygı, konuğu ve konuyu derinlemesine araştırarak dersini iyi çalışması, konukla mesafesini iyi ayarlaması. Ve tabii bütün bunların payandası durumunda bir öğrenim ve kültür...
Televizyonda sohbet türünün yıldızlarına baktığımızda onların temel marifetinin soru seçmesini çok iyi bilmeleri olduğunu görüyoruz. Hem halkın mutlaka sorulmasını beklediği soruları sormak, hem de halkın aklına bile gelmeyen ama sorulunca 'Vay canına' diyeceği soruları bulabilmek gerekiyor...
Sorulan sorular önemli, ama sorulmayan sorular da çok önemli. Nice sohbet heveslisinin soluğu sormadıkları sorular yüzünden tükendi...
Demokratik toplumlarda medyadan 'ulusun kendi kendisiyle konuştuğu ortam' diye söz edilir. Kafaların karmakarışık olduğu şu dönemde televizyonlarımızda Sedef Kabaş'ların çoğalması ulusal sohbetimizin kalitesini yükseltecektir. Buna ihtiyacımız var...
MAKALE Herhangi bir konuda bilgi vermek bir fikir veya bir konuya açıklık getirmek yeni bir görüş ve düşünceyi ileri sürmek ele alınan konu üzerinde yapılan inceleme ve araştırma sonuçlarına göre deliller göstererek bu yeni görüş ve düşünceleri desteklemek ve doğruluğunu ispatlamak gayesiyle yazılan ilmi yazılara MAKALE denir. Makalede görüş ve düşünceler kanıtlara dayandırılarak anlatılır.Şiir sanat insan hakları iktisat hukuk ahlak tarım v.b … gibi her konuda makale yazılabilir.Buradan yola çıkılarak makaleler konularına göre çeşitlere ayrılır.Sanat (edebiyat tiyatro resim musiki dans mimarlık…) bilim (tıp hukuk biyoloji v.b) siyaset toplumu ilgilendiren herhangi bir şey (spor v.b) birer makale konusu olabilir.Hangi alanda yazılmış olursa olsun makalenin güzel bir üslûp taşıması şarttır.

Tarihte Unluler Ask sohbet uzerine ne soylemis, Aski ve sohbeti nasil tanimlamislar

“Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yanlız sevilmenin hiçbir zevki yoktur”
Augustinus:
“Sevgi ruhun güzelliğidir.”
Franz Xaver Von Baader:
“Özgürlük aşk değildir, yalnız aşkın kapısıdır.”
François Bacon:
“Büyük insanlarda, liyakat sahibi olanların kendilerini budalaca aşka kaptırdıkları görülmez. Büyük ruhlar ve büyük işler aşkla uzlaşmaz”
Bailey:
“Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır”
Balzac:
“Aşk yaşamında kadın, ancak hünerli bir çalgıcının elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadınlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar”
Basta:
“Erkek az fakat sık sever, kadın ise çok ancak bir kez sever”
Jeremy Bentham:
“Aşk hazzı, dostlukla duyu hazlarından yoğrulmuştur”
Bulor:
“Aşk cennetin dilinden bize kalan tek andır”
Antoine Bret:
“Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur”
Jacob Boehme:
“İstek, hareket/genişleme, yön veren tezlere bilgelik eklendiğinde aşk olur”
La Cordaire:
“Aşk her şeyin başlangıcı, ortası ve sonudur”
Dante:
“Geniş varlık denizinin her yanında geniş bir aşk akışı vardır. Fiziksel devinim, bitkisel yaşam, zihinsel yaşam… hep evrensel aşkın derece derece yükselen aşamalarını oluşturur. Aşağı derecelerinde yanılmayan aşk, akılla aydınlandığı zaman iyilik ve kötülüğe eğilim kazanır. Aşk kusursuz olmayan iyiliklerin üzerinde de vardır. Hatta irade, hile ve şiddet kullanmak yoluyla bir başkasının kötülüğüne çalışmış olsa bile yine aşka uyar. Kötülükler aşktan uzaklaşma oranında bir takım derecelere sahiptir ve kötülük aşka yaklaşmak için sarf ettiği üç oranında erdeme yaklaşmış olur… Cehennem bile adalet kadar aşkın eseridir.”
Eugene Delacroix:
“Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden başka bir dil ister”
Descartes:
“Bir şey kendimiz için iyi, yani uygun gibi sunulmuşsa ona karşı aşk duyarız.”
Duclos:
“Aşk bıkılmayandır. Her şeyden bıkılabilir ama aşktan … hayır”
Epiktet:
“Hareket etmenin nedeni ‘istek’ ve ’sevmektir’, bu ise düşünmektir. Aşk
tutkudur. İyi ya da kötünün ne olduğunu fark edemeyen insan nasıl sevebilir”
Epikür:
“Bilge olan evlenmez. Evlense bile aşkın vehimlerine kapılmaz… Bir uygarlığın yetkinliği ve insanlığı ancak kardeşlik ve sevgiyle olasıdır.”
Douglas Ferrola:
“Aşk kızamığa benzer, insan ne kadar geç yakalanırsa o kadar ağır geçer”
Faulkner:
“Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde
yaşayamayacaktı.”
Fenelon:
“Sevmeden yaşamak yaşamak değildir. Az sevmek ise sürüklenmektir.”
Feuerbach:
“Varlık sezginin, duyunun ve aşkın bir sırrıdır. Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız aşkta, mutlak bir değere sahiptir. Sonlu ve sonsuz orada bulunur. Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir” “… En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır. Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne varoluşun gerçek ve ontolojik belgesi aşktır, varoluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi yoktur.”
Costance Foster:
“Sevgi bizi zamanın yıkımından koruyan yıkılmaz bir kaledir”
François M. C. Fourier:
1) Geçici ya da keyif verici aşklar ki, bu oyuncular, kahpeler, arsızlık aşkları gibi şekillere ayrılır.
2) Az çok bir süresi fakat kısır aşklar ki, bunlar gözde aşklardır.
3) Yalnız bir çocuk doğurtan geçici aşklar ki, bunlar dölleyen aşklardır.
4) Karılar ve kocalar aşkıdır ki, bu iki tarafın isteği ile yıllarca sürer ve bir çok çocuk doğurturur. Fakat bunlar birbirleriyle yaşayıp yaşamamakta serbesttir.”
“Her erkek bütün kadınlara ve bir kadın bütün erkeklere sahiptir.”
Freud:
“Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli aşktır”
Geraldy:
“Erkeğin yaradılışında sevmek yoktu. Ona aşkı öğreten kadındır”
Geothe:
“Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir”
Efes’li Heraklitos:
“Duyu organları akılsız ruhlara hizmet ettikleri zaman kötü tanıklardır. Eşek samanı altına tercih eder; köpek tanımadıklarına havlar. Domuz için çamur saf sudan daha değerlidir. Deniz suyu ister temiz ister kirli olsun, balıklar için kurtarıcı insanlar için uğursuzdur.”
Victor Hugo:
“Aşk bir deniz, kadın onun kıyısıdır.”
Paul Henri D. Holbach:
“İnsanlara kendi akıllarına saygı duymaları ve cesur olmaları telkin edilmeli ve kendileri için arkasından koşması gereken hayallere gereksinimleri varsa, doğruluk, iyilik ve barış sevgisini benimsemeleri öğretilmelidir”
Holty:
“Aşk kulübeyi altından bir saraya benzetir.”
Albert Hubbart:
“Aşk yaşamdır deriz, ancak umutsuz inançsız aşk ölümden beterdir.”
Aristo:
“Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yanlız sevilmenin hiçbir zevki yoktur”
Augustinus:
“Sevgi ruhun güzelliğidir.”
Franz Xaver Von Baader:
“Özgürlük aşk değildir, yalnız aşkın kapısıdır.”
François Bacon:
“Büyük insanlarda, liyakat sahibi olanların kendilerini budalaca aşka kaptırdıkları görülmez. Büyük ruhlar ve büyük işler aşkla uzlaşmaz”
Bailey:
“Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır”
Balzac:
“Aşk yaşamında kadın, ancak hünerli bir çalgıcının elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadınlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar”
Basta:
“Erkek az fakat sık sever, kadın ise çok ancak bir kez sever”
Jeremy Bentham:
“Aşk hazzı, dostlukla duyu hazlarından yoğrulmuştur”
Bulor:
“Aşk cennetin dilinden bize kalan tek andır”
Antoine Bret:
“Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur”
Jacob Boehme:
“İstek, hareket/genişleme, yön veren tezlere bilgelik eklendiğinde aşk olur”
La Cordaire:
“Aşk her şeyin başlangıcı, ortası ve sonudur”
Dante:
“Geniş varlık denizinin her yanında geniş bir aşk akışı vardır. Fiziksel devinim, bitkisel yaşam, zihinsel yaşam… hep evrensel aşkın derece derece yükselen aşamalarını oluşturur. Aşağı derecelerinde yanılmayan aşk, akılla aydınlandığı zaman iyilik ve kötülüğe eğilim kazanır. Aşk kusursuz olmayan iyiliklerin üzerinde de vardır. Hatta irade, hile ve şiddet kullanmak yoluyla bir başkasının kötülüğüne çalışmış olsa bile yine aşka uyar. Kötülükler aşktan uzaklaşma oranında bir takım derecelere sahiptir ve kötülük aşka yaklaşmak için sarf ettiği üç oranında erdeme yaklaşmış olur… Cehennem bile adalet kadar aşkın eseridir.”
Eugene Delacroix:
“Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden başka bir dil ister”
Descartes:
“Bir şey kendimiz için iyi, yani uygun gibi sunulmuşsa ona karşı aşk duyarız.”
Duclos:
“Aşk bıkılmayandır. Her şeyden bıkılabilir ama aşktan … hayır”
Epiktet:
“Hareket etmenin nedeni ‘istek’ ve ’sevmektir’, bu ise düşünmektir. Aşk
tutkudur. İyi ya da kötünün ne olduğunu fark edemeyen insan nasıl sevebilir”
Epikür:
“Bilge olan evlenmez. Evlense bile aşkın vehimlerine kapılmaz… Bir uygarlığın yetkinliği ve insanlığı ancak kardeşlik ve sevgiyle olasıdır.”
Douglas Ferrola:
“Aşk kızamığa benzer, insan ne kadar geç yakalanırsa o kadar ağır geçer”
Faulkner:
“Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde
yaşayamayacaktı.”
Fenelon:
“Sevmeden yaşamak yaşamak değildir. Az sevmek ise sürüklenmektir.”
Feuerbach:
“Varlık sezginin, duyunun ve aşkın bir sırrıdır. Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız aşkta, mutlak bir değere sahiptir. Sonlu ve sonsuz orada bulunur. Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir” “… En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır. Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne varoluşun gerçek ve ontolojik belgesi aşktır, varoluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi yoktur.”
Costance Foster:
“Sevgi bizi zamanın yıkımından koruyan yıkılmaz bir kaledir”
François M. C. Fourier:
1) Geçici ya da keyif verici aşklar ki, bu oyuncular, kahpeler, arsızlık aşkları gibi şekillere ayrılır.
2) Az çok bir süresi fakat kısır aşklar ki, bunlar gözde aşklardır.
3) Yalnız bir çocuk doğurtan geçici aşklar ki, bunlar dölleyen aşklardır.
4) Karılar ve kocalar aşkıdır ki, bu iki tarafın isteği ile yıllarca sürer ve bir çok çocuk doğurturur. Fakat bunlar birbirleriyle yaşayıp yaşamamakta serbesttir.”
“Her erkek bütün kadınlara ve bir kadın bütün erkeklere sahiptir.”
Freud:
“Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli aşktır”
Geraldy:
“Erkeğin yaradılışında sevmek yoktu. Ona aşkı öğreten kadındır”
Geothe:
“Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir”
Efes’li Heraklitos:
“Duyu organları akılsız ruhlara hizmet ettikleri zaman kötü tanıklardır. Eşek samanı altına tercih eder; köpek tanımadıklarına havlar. Domuz için çamur saf sudan daha değerlidir. Deniz suyu ister temiz ister kirli olsun, balıklar için kurtarıcı insanlar için uğursuzdur.”
Victor Hugo:
“Aşk bir deniz, kadın onun kıyısıdır.”
Paul Henri D. Holbach:
“İnsanlara kendi akıllarına saygı duymaları ve cesur olmaları telkin edilmeli ve kendileri için arkasından koşması gereken hayallere gereksinimleri varsa, doğruluk, iyilik ve barış sevgisini benimsemeleri öğretilmelidir”
Holty:
“Aşk kulübeyi altından bir saraya benzetir.”
Albert Hubbart:
“Aşk yaşamdır deriz, ancak umutsuz inançsız aşk ölümden beterdir.”
Konfüçyus:
“Dinsel erdem, insanlığı sevmekle olanaklıdır. Bu sevgi hissi, aileden toplumdan hükümete dek karşılıklı olarak uzamalıdır”
François La Rocheffoucauld:
“Tüm duygularımız ve tutkularımız rastlantı ve çıkarın eseridir ve bizim erdem, aşk, karşılık beklemezlik dediğimiz şeyler de hoşgörülerden başka bir şey değildir. Adalet aşkı nedir? Adaletsizlik ıstırabından korkmaktır. Aşk sahip olduklarımızın bizden alınması korkusudur. Aşk duyuların bir hummasıdır.”
Mevlana:
“Bir aşkı başka aşk söndürebilir. Aşkta ne yükseklik, ne alçaklık, ne de akıllılık ve akılsızlık vardır. Hafızlık, şeyhlik, müritlik yoktur. Sadece kepazelik, aşağılık ve rintlik vardır. İnsanın toprağını aşk şebnemi ile yoğurdukları için alemde yüzlerce fitne ve kargaşalık peyda olur. Aşkın yüzlerce neşteri, ruhun damarlarına sokuldu ve oradan gönül adı verilen bir damla aldı… Aşk öyle engin bir denizdir ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı.”
Moliere:
“Kadınların büyük tutkusu aşkı ilham etmektir. İnsanı aşkın güzellikleri
yaşatır.”
Montaigne:
“Aşk utanma ve çekinmenin olduğu yerde vardır.”
Mu-Ti:
“Kim başkasını severse kendisi de sevilecektir. Başkalarını kazandırmış olan kendisi de kazanmış olacaktır. Tüm insanlar kendileri arasında karşılıklı bir sevgi hissederlerse, güçlüler zayıfları avlayamazlar, sayıları çok olanlar daha az sayıdakileri, baskıları altına alamazlar. Zenginler yoksulları asla baskıları altına alamazlar, usta olanlar da beceriksizlerle alay edemezler. Sevgide tarafsızlık, kişisel sevgide yanılmayı önler; tarafsız sevgi kişisel sevginin de güvencesidir.”
Newton:
“Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yanlız kalırlar.”
Robert Owen:
“İnsana karşı sonsuz bir sevgi ve şefkat duyabilmek için dinsel inançlardan kurtulmak gerekir.”
Pascal:
“Aşk iradenin ereğidir. Her çeşit dışsal emir ve baskılardan çok usa uymak gerekir. İradenin ereği olan bu aşktan başlayıp tutkuda sona eren bir yaşam mutludur. Bunlardan birini seçmem gerekse ‘aşk’ı yeğ tutarım. Biz aşk karakteri ile doğarız. Aşk ruhumuz yetkinleştikçe gelişir ve bizi güzel görünen şeye sürükler. Bundan sonra artık bizim bu alemde sevmekten başka bir şey için var olduğumuzdan kim kuşkulanır? … Aşkın konusu güzelliktir ve insan evrenin en güzel nesnesi olduğu için dışarıda aradığı bu güzelliğin örneğini kendi içinde bulması gerekir. Bu itibarla insan ancak kendisine benzeyeni ve olabildiği kadar kendisine yaklaşanı sever. Sevmeye başlayınca eskisinden bambaşka bir insan
olduğumuzu anlarız. Aşktan söz ede ede insan aşık olur.”
J. J. Rousseau:
“Aşk mutluluğunu evlendirdikten sonra da sürdürebilseydik, dünya cennet olurdu. Duygulu gönüller sevginin her türlüsü için duygulu değil mi?”
Shakespeare:
“Değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir… Aşk gözle değil ruhla görülür.”

Madame De Scudery:
“İnsan sevmeye başladı mı, yaşamaya da başlar.”
Schiller:
“Ey aşk, güzel ve kısasın… Aşk insanı birliğe, bencillik yalnızlığa götürür.”
Seneca:
“Yalnız akıllı bir insan sevmesini bilir. Sevip de yitirmek, sevmemiş olmaktan daha iyidir.”
Stendal:
“Aşk, coşku ve tutku olduktan sonra insan hiç sarsılmaz, bunlar olmayınca yaşam neye yarar”
Cenap Şehabettin:
“Kadın olsun, kitap olsun cildine aldanmayıp içindekilere bakılmalıdır.”
Mark Twain:
“Hiç kimse uzun süre evli kalmadıkça gerçek aşkın ne olduğunu anlayamaz.”
Voltaire:
“Aşk bir tablodur, onu doğa çizmiş ve hayal süslemiştir. Tanrı kadınları
erkekleri evcilleştirmek için yarattı.”
Oscar Wilde:
“Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar da erkeklerin son aşkı olmak ister.”

Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi bitirdigim bir kurum
benim için. 17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son verdigi
kurum ayni zamanda da...
Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor.
Evliligi toplumun dayattigi sekilde yasamamaktan. Nedir bu dayatmalar?
Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük olmasi, egitim seviyesinin

erkegin lehine yada en azindan esit olmasi bunlarin sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmali ki, kadina "hot"
dediginde oturmali kadin. Yada yumusatiyorlar; efendim kadin erkekten
önce çöktügü için (hani dogum felan) küçük olmaliymis yasi. Egitimde de böyle.
Kadinin çok okumusu bilmis olurmus, evde kalmakmis layiki....
ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne "hot" dememe gerek kaldi 17 senede, ne de
benden önce çöktü. Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti, "oo Can
bey kapmisiniz çitiri" esprilerine muhattap dahi oldum.
ESiM 3 ÜNiVERSiTE BiTiRDi; ben bi taneyi 9 senede bitirdim. Ne o bana
bilmislik tasladi, ne ben ona ezik baktim...
Kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar farklidir der Halil
Cibran...
Bunu unutmadik biz. Ben konusurken o dinledi, Ben dinlerken o konustu
17 sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklisin bitanem..." dedik, öfke
bitip firtina duruldugunda "ama bi de böyle düsün" de dedik fikrimizi savunurken.
Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savasan
neferlerdik bu hayatta. Ala bilmedik ne kadar para kazandigimizi,
ortak cüzdanimizdan gerektigi kadar aldik..
Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon, kim bu saatte arayan
karsi cins diye sorgulamadik da ama... Sevginin en büyük dostuydu
bizim için "güven"... Ve güvenin ardina saklanmis bir "saygi" vardi
daima... Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktik...
Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamin disinda yattim bi
gece, misafir odasinda... Gece yarisi kapi açildi, esim "ne yapiyosun burda?"
diye sordu kapinin esiginden, "uyuyorum" dedim buz gibi bi sesle...
Gitti, gelmesi 1 dakikasini almisti elinde yastikla... "kay yana" dedi
daracik yatakta. "ne yapiyosun?" dedigimde "benim yerim senin yanin,
sen gelmezsen ben gelirim" dedi... Anladim ki o gece, en uzun kavgamiz
yat saatine kadar sürecek...
Ve bence dogrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her
yerinde kavga ettik, yatak odamiz haric..
Kirsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadik birbirimize...
Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktik o listede...

Ama oyunun kurallarini biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu, oynanan...
Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarini tikayarak hemde... Ne benim, ne de bizim
sözlerimizle...
Sadece gönlünüzden geçtigince...
Dedigi gibi Ataol Behramoglu' nun; "...Yasadiklarimdan ögrendigim bir
sey var: Yasadin mi büyük yasayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene
karisircasina. Çünkü ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir.
Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana..."
CAN DÜNDAR

Atatürk'ün Sanat Üzerine Düşünceleri « : 12 Kasım 2006, 20:25:17 »

SANAT da ülkemizde en çok çarpıtılan, ne olduğu bilinmeden savunulan kavramlardan biridir. Yazımız incelendikçe görülecektir ki, bize gerekli olan SANAT, hiç bir zaman sağda solda yutturulan paçavralar değil!
Önce belirtelim ki, SANAT, MİLLİ KÜLTÜR'ün bir parçasıdır. KÜLTÜR olmadan SANAT olmaz, MEDENİYET te olmaz. MİLLİ KÜLTÜR olmadan sanat olacağını sananlar aldanır... Yani üç gün Avrupa'da kalıp bir kaç yabancı sanatçının kuyruğunda dolanmakla TÜRK SANATÇISI olduğunu iddia etmek; saçmalıktan öteye gitmez. BEYNELMİLEL KÜLTÜR, BEYNELMİLEL SANAT, BEYNELMİLEL MEDENİYET yoktur. Bunların hepsi dünyanın COĞRAFİ BÖLGELER'ine, insanların DİNLER'ine, IRKLAR'ına göre FARKLILIK gösterir. Eğer göstermiyecek hale gelmişse; o zaman ZAYIF olan KÜLTÜR güçlü olanın içinde ERİMİŞ gitmiş demektir!.
Bizim Mona Lisa gibi bir tabloyu, Musa gibi bir heykeli yapanımız yok diye dövünmenin anlamı yoktur. Çünkü böyle biri Amerika'da da yok!.. Öyle bir sanatkâr ve sanat eseri ancak FLORANSA'DA, ETRÜSK KÖKENLİ KÜLTÜR içinden çıkabilirdi. Çıkmıştır da...
Bizim de SELİMİYE CAMİMİZ, MİNYATÜRLERİMİZ, halk DESTANLARIMIZ var. FERHAT ile ŞİRİN gibi bir HİKÂYE hiç bir Avrupa kültüründen çıkamaz... Onlar dövünüyorlar mı, böyle derin mânâlı, böylesine duygusal bir aşk hikâyesi yazacak incelikte insanlarımız yok diye?.. Umurlarında bile değil!.. Çünkü BATILILAR başkalarının KÜLTÜR ve SANAT'ı ile ilgilenmezler. Ancak müzede veya turist olarak seyretmeyi severler.
(2) İşte SANAT konusunda ATATÜRK'ün sözlerini çarpıtma, bu ifade ile başlıyor. Dikkat edilirse, ATATÜRK bu sözleri ADANA ESNAFI'na söylemiş. Yani, dülger, saraç, kaşıkçı, terzi vs. gibi kişilere!.. Kendini "profesyonel" sanatçı ilan edip te "niye benim zırvalarımı alan yok?" diye feryat eden zibidilere değil!
Hemen belirtelim ki, her mesleğin İYİSİ olduğu gibi KÖTÜSÜ de vardır. KÖTÜ AŞÇI, KÖTÜ MARANGOZ, KÖTÜ ŞOFÖR, KÖTÜ ÖĞRETMEN olduğu gibi, KÖTÜ SANATÇI da elbette vardır. Nasıl mide fesadına uğramamak için KÖTÜ bir LOKANTA'da KÖTÜ bir AŞÇI'nın KÖTÜ YEMEĞİ'ni yemezsek; KÖTÜ bir SANATÇI'nın da zırvaları ile zihnimizi, ruhumuzu fesada uğratmamak gerekir.
Öyleyse biz RESİM, HEYKEL, ŞİİR, BESTE gibi bazı kategoriler tesbit edip, sonra "ben RESİM yaptım" diyen herkesi SANATÇI sayamayız!..Her İKİ SATIR karalayana, ŞAİR, İKİ NOTA tıngırdatana MÜZİSYEN veya BESTECİ diyemeyiz!..
İşte bu noktada SANAT denen şeyin ne olduğu önem kazanıyor... SANAT için bir KISTAS tesbit edip, o kıstasa uyan RESİM, ŞİİR vs.yi SANAT saymak daha akla yakın geliyor.
SANAT, HAYAT'tan kopuk olamaz!.. Hatta ESER'in HAYAT'la bağlantısı ne kadar çok ve iyi kurulursa, o kadar SANAT olma özelliği artar. Bu durumda ATATÜRK'ün saydığı bütün meslek erbabı birer SANATKÂR'dır!..
Su içtiğiniz testi, müzede iken "sanat eseri" oluyor da; köşedeki çömlekçiden alınca neden küçümseniyor ki?.. Üstünüze örttüğünüz yorgan, giydiğiniz pantalon, kullandığınız oklava eğer işinizi yapmanızı kolaylaştırıyorsa; zevkinize uygun ve sağlam ise elbette ki bir SANAT ESERİ'dir. En hantal görünüşlü bir fırıncı küreği, yürüdüğünüz kaldırıma döşenmiş taş, zevkle süslenmiş bir manav tezgahı bile SANAT ESERİ'dir!.. Bunlardan herhangi birinin SANAT ESERİ sayılması için, üzerinden yüzyıllar geçmesine ihtiyaç yoktur! Tabii SANAT'tan anlayana!


Konfüçyus'un Aşk Üzerine Öğütleri

1- Tedavi edilemez derecede romantik olun.

2- Birlikte kitap okuyun, elele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın.

3- Gülümsemeler bulaşıcıdır. Ona da bulaştırın.

4- Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin.

5- Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin.

6- Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın.

7- Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun.

8- Aşk, birlikte saçmalamaktır. Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın.

9- Kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin. Her tartışma sonunda barış anlaşmasını bir öpücükle imzalayın.

10- Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun.

11- Bedeninize iyi bakın. Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin.

12- Bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın.

13- Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. İceriği sağlam olmadıkça
sonunu getirmek zordur.

14- Aşk için evlenin. Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun.


öss Tercihleri Üzerine İsmet Yalçınkaya ile Sohbet ( ÖSS Söyleşileri)

TOKAT FİNAL DERGİSİ DERSHANESİ ÖĞRETMENİ İSMET YALÇINKAYA ÖSS ADAYLARINI TERCİH HATALARI KONUSUNDA UYARDI:” TERCİHTE KODLAMA HATASI TELAFİSİ OLMAYAN YANLIŞLARA SEBEB OLABİLİR. “ DEDİ

SORU- Hocam, 2008 ÖSS tercih dönemi ne zaman başlayacak ve ne zaman sona erecek? Adaylar kaç tercih yapa-cak ve kaç defa tercih hakları bulunmakta?
İ.YALÇINKAYA -Son aşamaya gelinen bu dönemde öğrencilere tekrar başarılar dilerim. En önemli kısım tercih kısmıdır. Henüz açıklanmamakla beraber 20 Temmuz ile 5 Ağustos tarihleri arasında olacağı kuvvetle muhtemeldir. Adaylar önceden olduğu gibi 24 tercih yapabilecekler.

SORU- ÖSS tercihte bugüne kadar en çok hangi tercih hataları ile karşılaştınız?
İ.YALÇINKAYA -Biz tercihlere çok önem veririz. Tercihteki hatanın telafisinin mümkün olmayacağını biliriz. Ter-cihte en önemli hatalardan birinin kodlama hatası olduğu unutulmamalı. Yanlış bir kodlamayla hukuk kazanabilecek öğ-renci çocuk gelişimi bölümü kazanabilir. Bir öğrencinin burslu bir yer kazanabilecekken yanlış kodlama sonucu paralı bir bölümü kazandığını biliyorum. Maalesef, ailesi, evini, arabasını satarak çocuğunu okutmak zorunda kaldı.
Bir üniversiteyi kazanabilecek bir öğrenci için tercih her şeyden önemli, hassas bir konudur. Tercih şakaya gelmez, telafisi mümkün olmayan bir konudur. Tercihte öğrenci ömrünü sürdüreceği, kısaca eş gibi birlikte yaşayacağı mesleği belirliyor. Onun için pişmanlık yaşanacak bir mesleği tercih etmemelidir öğrenci. İlla 24 tercih yapmak zorunda da değil. Sevdiği üç beş bölümle de tercihlerini tamamlaması mümkündür. Sonradan pişman olmak, çok şey kaybetmek söz konusu olabilir.
SORU- Bu hataların çözüm yolları neler?
İ .YALÇINKAYA - Öğrenci kendisini iyi tanımalı. İlgi alanlarının ne olduğunu iyi tespit etmeli. Daha sonra meslekler çok iyi araştırılmalı. Bundan sonra da akabinde kendisine en uygun meslekleri tercih etmeli. Üniversitede bölümünü beğenmeyen, bölüm değiştirmek isteyen on binlerce öğrenci mevcuttur. Bunlar zamanında iyi çalışmayıp yeterli puanı alamayan öğrenciler ile yanlış tercih yapanlardır.
SORU- Anne ve babalar ÖSS tercih döneminde çocuklarına karşı nasıl bir tutum izlemeliler sizce?
İ. YALÇINKAYA-Meslek; “Bir kişinin hayatını kazanmak, geçimini sağlanmak için yaptığı iş” olarak tanımlanıyorsa da, sadece para kazanmak için yapılan devamlı bir iş değildir! Meslek, “Belli bir formasyonu gerektiren, bilgi, beceri, ustalık, sevgi, ilgi isteyen ve hayat boyu sürdürülen bir iştir!” Birey; yetenek, ilgi ve istekleri doğrultusunda meslek seçtiği oranda başarılı, verimli ve mutlu olur. Özelliklerini göz önünde tutmadan rastgele seçim yaptığında başarısız, verimsiz ve mutsuz olur. Bu nedenle birey, meslek seçerken, kendi özellikleriyle seçeceği mesleğin nitelikleri arasında uygunluk olmasına dikkat etmelidir.
Ailenin ekonomik düzeyi ile kültür düzeyinin, gencin meslek seçimini olumlu veya olumsuz yönde etkilediği bir ger-çektir. Araştırmalar göstermiştir ki, ekonomik ve kültürel düzeyi yüksek olan ailelerde gençler, yetenek ve ilgileri doğrultusunda destek görmektedirler. Ekonomik ve kültürel olanakları yetersiz olan ailelerde gençler, kısa zamanda büyük kazanç getirecek veya itibar sağlayacak, moda mesleklere yönlendirilmektedir.
Aile baskısının egemen olduğu durumlarda ve mesleğin babadan oğla, anneden kıza geçmesi şeklindeki geleneğin sürdürüldüğü ailelerde, gence, aile mesleğini sürdürmesi için baskı yapıldığı görülmektedir.
Bazı aileler, kendi gençliklerinde yapamadıklarını, çocuklarının yaşamında gerçekleştirmeye çalışırlar. Zorlama so-nucunda gencin, genelde baba veya anne isteğine boyun eğdiği veya tam aksine isyan ettiği görülür.
Bazı ailelerde görülen bir başka hatalı davranış örneği de, meslek seçiminde gencin tamamen yardımsız, desteksiz ve başıboş bırakılmasıdır. Çocuklarına meslek seçimi konusunda rehberlik edemeyen aileler, onların meslek seçimi ter-cihine ilgisiz kalmakla, demokratik davrandıklarını ve sorumluluktan kurtulmuş olduklarını zannetmektedirler.

SORU-. 2008 tercih süreci ve tercih içeriğinin geçmiş yıllara göre farkı nedir?
İ YALÇINKAYA-2008 tercih süreci diğer süreçlerden pek farklı olmayacak. Başarı sırası tercihte en önemli fak-tör olacaktır. Bu yıl bazı okulların kontenjanları artırıldı. Yeni bölümler ilave edildi. Sınava giren öğrenci sayısı azaldı. Taban puanlar aşağı çekildi. Bir de alanların ortalamasında düşmenin kaçınılmaz olmasından dolayı geçen yıla göre aynı netleri yapan öğrencilerin kazanma olasılığı artacaktır. O yüzden bu yıl geçen yıla göre öğrenciler daha avantajlı ola-caktır. Tercihlerde gidip de pişman olunmayacak düşük puanlı bölümler yazıldığında kazanma şansı artacaktır.

SORU- Tercihte bulunacak öğrencilerin psikolojik olarak rahat etmeleri için neler yapmalılar?
İ YALÇINKAYA-Öğrenci tercihle kazanmayacaktır. 15 Haziranda yaptıkları sorularla kazanacaklar. Eğer normal veya iyi puan almışlarsa düşük puanlı garantili bir bölümü en alt tercihlere yazarlarsa rahat ederler.
Daha sonra üst tercihlere severek okuyacakları bölümleri yazacaklar. En son tercihi onun garanti gireceği okul olup gittiğinde pişman olmayacağından üstteki her bölüm onu sevindirecek ve mutlu olacaktır.
SORU - “ Arkadaşlarımdan ayrılmayayım.” mantığı ile tercihte bulunan insan ne gibi hatalar yapar?
İ .YALÇINKAYA-Biz işle arkadaşlığı birbirine karıştıran, birini ötekine tercih eden bir milletiz. Dershane seçimin-de de buna dikkat etmiyor ve birbirimizin verimini olumsuz etkiliyoruz. Tıp kazanabileceği puana sahip olduğu halde sırf kız arkadaşı olduğu için ailesinden de saklayarak öğretmenlik tercihi yapıp kazanan öğrenci biliyorum. Bu gençler “su testisi suyolunda kırılır” misali ilk yılın sonunda birbirinden ayrıldılar. Eee, ne oldu? Bu gibiler ömür boyu yaşanacak yanlış kararlar değil midir?
SORU- Bu sene tercihte bulunacak olan öğrencilere başka ne gibi tavsiyelerde bulunacaksınız?
İ YALÇINKAYA-Aileleriyle anlaşarak tercih yapsınlar. Beğenmedikleri, ilgi alanlarına uygun olmayan bir bölümü yazmasınlar. Bölümlerin özelliklerini iyi araştırsınlar. Birinci öncelikli olan il ya da üniversite değil, istikbaldeki mesle-ğine uygun bir bölümdür. İl ve üniversite arasındaki fark 4-5 yıllık eğitimle giderilir. Ancak bölüm farkı hiçbir şekilde giderilemez. Bu yüzden tercihte bölümlerin özellikleriyle ilgili uzmanlardan mutlaka yardım alınmalıdır.

Teşekkür ederim Hocam ilginize. Bizleri, ÖSS giren çocuğu olan aileleri ve ÖSS adayı okurlarımızı aydınlattınız .


Sigara Uzerine Sohbet ve chat

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK), Tütün Mamullerinin Zararlarından Korumaya Yönelik Üretim Şekline, Etiketlenmesine ve Denetlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'te değişiklik yapıyor.

Yeni düzenleme ile sigara ve tütün mamullerinde yazılı uyarıdan sonra resimli uyarı da devreye girecek. Resim ve yazılardan oluşacak birleşik uyarılar, piyasaya arzına izin verilen dumansız tütün mamulleri dışında kalan tüm tütün mamulu paketlerinin en çok görülebilen geniş ön yüzeyinde, yüzeyin üst seviyesinden kapak açım ya da bandrol bitim noktasından başlamak üzere yerleştirilecek.

Birleşik uyarılar, içerdiği metinsel veya görsel bileşenlere hiçbir şekilde müdahale etmeyecek biçimde genişliği 3 mm'den az ve 4 mm'den daha büyük olmayacak siyah sınır çizgisi ile çerçevelenecek.


Birleşik uyarılar, sınır çizgisi ile birlikte toplam yüzeyin en az yüzde 65'ini kaplayacak.

En çok görülebilen geniş ön yüzey, önden açılan sert paketlerde paketin açıldığı yüzeyi, yumuşak paketlerde ise en çok görülebilen yüzeylerden herhangi birini ifade edecek.

-PAKET AÇILDIĞINDA ZARAR GÖRMEYECEK-

Farklı paket tiplerinde ise birleşik uyarının uygulanacağı en çok görülebilen geniş ön yüzey, başvuruların değerlendirilmesi sırasında Kurum tarafından belirlenecek.

Birleşik uyarılar yer aldığı yüzeyin üst köşesine paralel olacak şekilde ve yüzeyde bulunan diğer bilgiler ile aynı yönde konumlandırılacak. Bu uyarılar sabit ve silinemez olarak basılacak. Sigara dışındaki tütün mamullerinde de sökülemez nitelikte olması şartıyla yapıştırılabilecek.

Birleşik uyarılar, tütün mamulleri paketlerinin en çok görülebilen geniş ön yüzeyinde dönüşümlü olarak bulunacak.

Firmalar, üretim ve ithalat programlarını birleşik uyarılardan her birinin 14 aylık dönem içerisinde yüzde 5 ve yüzde 9 arasında ve mamullerin her bir çeşidinde ayrı ayrı görünmesini sağlayacak şekilde planlayıp, uygulayacak.

Birleşik uyarılarda mavi, kırmızı, sarı ve siyah renkler kullanılacak. Uyarıların metinsel veya görsel bileşenlerinin görünürlüğü, bandrol, pul, fiyat etiketi veya diğer unsurlarca engellenemeyecek.

Birleşik uyarılar, yer aldığı yüzeyde paketin açılması ile zarar görmeyecek şekilde yerleştirilecek.

Birleşik uyarılardaki metinler Türkçe olarak yazılacak, yabancı terimlere yer verilmeyecek, helvetica yazı tipiyle basılı olacak, ilk harf hariç küçük harf kullanılacak.

-14 RESİM SEÇİLDİ-

Bu arada TAPDK, birleşik uyarılar için 14 resim ve bunlarla ilgili uyarı yazısı belirledi.

Firmalar, kurallar dahilinde sigara paketlerinde dönüşümlü olarak bu resimlere ve uyarı metnine yer verecek.

1 Ocak'ta piyasada satışta olan bütün sigara ve tütün mamullerinde birleşik uyarılar bulunacak.

TAPDK'nın belirlediği birleşik uyarılarda şu metin ve buna ilişkin resimler yer alacak:

-Sigara/Tütün içenler genç yaşta ölür. (Morgda bir ölü resmi)

-Sigara/Tütün içmek damarları tıkar, kalp krizine ve felçlere neden olur. (Kalp krizi geçirip, müdahale edilen bir hasta)

-Sigara/Tütün içmek ölümcül akciğer kanserine neden olur. (Sağlıklı ve kanserli bir akciğer)

-Hamile iken sigar/tütün içmek bebeğe zarar verir. (Bebek resmi)

-Çocukları koruyun: Dumanınızı onlara solutmayın. (Maskeli bir çocuk)

-Sağlık kuruluşları sigarayı/tütünü bırakmada size yardımcı olabilir. (Doktor ve hastası)

-Sigara/Tütün içmek yüksek derecede bağımlılık yapar, başlamayın. (Sigara bağımlısı)

-Sigarayı/Tütünü bırakmak ölümcül kalp ve akciğer hastalıkları riskini azaltır. (efor testinde bir hasta)

-Sigara/Tütün içmek ağrılı ve yavaş bir ölüme neden olabilir. (Ölüm döşeğindeki bir hasta)

-Sigarayı/Tütünü bırakmak için doktorunuzdan ve size en yakın sağlık ocağından yardım isteyin. (Yardım eli)

-Sigara/Tütün içmek kan akışını yavaşlatır ve cinsel iktidarsızlığa neden olur. (Yatakta birbirine küsmüş 2 genç)

-Sigara/Tütün içmek cildin erken yaşlanmasına neden olur. (Kırışmış 2 el)

-Sigara/Tütün içmek spermlere zarar vererek doğurganlığı azaltır.(Puseti boş kalmış bir kadın)

-Sigara/Tütün dumanında benzen, nitrozamin, formaldehit ve hidrojensiyanit gibi kanser yapıcı maddeler bulunur. (Solunum cihazına bağlanmış bir genç)


BILDIRKİ İLE EDEBİYAT ÜZERİNE BİR chat, SOHBET
Söke, şairler ve yazarlardan yana çok verimli bir ilçe. Yaklaşık 150 tane şair ve yazarıyla kültür-sanat bakımından diğer ilçelerden sıyrılan Söke, bu yazar ordusuna her gün genç yetenekler de katarak, gücünü daha da artırıyor. İşte bu yazarların en deneyimlilerinden biri de Oyhan Hasan Bıldırki. Aslen Bağarası doğumlu olan Bıldırki'nin bu güne kadar 10-11 tane kitabı çıkmış ve bu kitaplardan bazıları 200.000'e varan satışlara ulaşmış, Bakü'den Arabistan'a kadar yurtdışında da büyük ilgi gören Oyhan Hasan Bıldırki'yle kitapları, kendisi ve edebiyat dergileri üzerine zevkli bir sohbet gerçekleştirdik.
- Bize kendinizden bahsedebilir misin?
"Aslında zor olan insanın kendisinden bahsetmesi fakat yine de özetlemeye çalışayım. 10 Haziran 1947'de Bağarası'nda doğdum. İki üniversite bitirdim. Söke'de uzun yıllar İlçe Millî Eğitim Şube Müdürlüğü yaptım. Nereye gittiysem edebiyatı oraya götürdüm. İlçeyi baz aldığımızda ilk sanat sayfası Bağarası'nda öğrencilerle birlikte benim tarafımdan çıkarıldı. Söke'ye dönüşümde başta Millî Eğitim olmak üzere bütün okullarda dergi çıkardım. 1997 yılında da emekliye ayrıldım."
"İnsan iki türlü yazar olur. Biri doğuştan yazar olur, diğeri ise yazarak öğrenir. Ben birinci kategoriye giriyorum. Ama iki türlü de başarılı olunacağına inanıyorum. İlkokul 5. sınıfta Karacaoğlan tarzı bir kitap yazdım fakat bu kitap yayınlanmadı tabiî. Ortaokul 2. sınıfta ise Aydın'da Ses Gazetesi'nde Hilmi Tükel'in davetiyle çalışmaya başladım. İlki bu gazetede olmak üzere diğer Aydın gazetelerinde haftalık sanat sayfasını ilk çıkaranlardanım. Okumak ve yazmak, edebiyatımın temel taşlarındandır.
Edebiyatımın ana temi şu şiir(im)de dile geliyor:
NİNNİLERLE BÜYÜR İNSAN
Anamın gayreti, alın teri
El değmedik masalları, ninnileri
Babamın bıktıran sabrı
Sabana yapışmış nasırlı elleri
Ülkemin saf türküleri,
Hünerimin sebebi.
Anam şükre boyanmış bir can
Babam halim selim bir insan
Çiçekli dağlar, zorlu yüce
Düşse de kalkar yürür
Ve ninnilerle büyür insan."
- Beşparmak Dergisi'nin kuruluşunda öncülük etmişsiniz. Kuruluş aşamasında ne gibi faaliyetleriniz oldu?
"Beşparmak Dergisi'nin kuruluşunda resmen Söke Kaymakamlığı tarafından görevlendirilen, toplantılara başkanlık yapan, çıkarılacak dergiye Talat Avcı'nın "İlkyaz" ve benim "Beşparmak" adını Haziran başında ilk teklif eden(im). Haziran sonu toplantısında (ikinci toplantı) oybirliği ile Ahmet Güçsav'ın da destekleriyle "Beşparmak" ismi derginin adı olarak kabul edildi."
-Sarızeybek dergisinin isim babalığını yapmışsınız. "Sarızeybek" ismini koymak nereden aklınıza geldi, nereden esinlendiniz?
"Sarızeybek, bu bölgede yaşadığı söylenen zeybeklik yapmış kişidir. Tarihî geleneklerle bağlarımızı koparmamak için o dergiye, bu ismin verilmesi fena mı oldu?
Ayrıca Beşparmak Dergisi'nin isim babalığını da ben yaptım."
-Fakat Beşparmak Dergisi'nin isim babası her yerde Ahmet Güçsav olarak geçiyor...
"Evet, fakat bunda Ahmet Güçsav'ın bir suçu yok. Zaten kendisini rahmetle anıyorum. O, sadece bize destek çıkmıştı dergi konusunda. Beşparmak Dergisi'nin ismini ben(im) bulduğuma dair elimde belgeler de var, insanlara gösterebileceğim. Fakat bu tabiî yanlış lanse ettirildi dışarıya karşı. Neyse bu gibi konuları geçelim, başka şeylerden konuşalım..."
- "Peki o zaman" Sarızeybek ve Beşparmak dergileri haricinde yazılarınız herhangi bir yerde yayınlanıyor mu?
"Türk Edebiyatı ve Türk Dili dergilerinde yazıyorum. 20'ye yakın Türkiye'deki çeşitli dergilerde yazılarım çıktı."
- Roman, hikâyeler, şiirler konusunda birçok kitabınız var. Peki bu yakınlarda yeni bir kitap çıkaracak mısınız?
"Bugüne kadar basılmış 10-11 kitabım var. Şu anda ise hemen basılacak olan 15 tane kitabım hazır. Fakat ilk olarak bastıracağım kitaplarım "Alevden Dostluklar" ve "Bulutlar Pusuda" (olacak.)"
- Alevden Dostluklar'la ne anlatmak istediniz?
"Bu kitap benim Söke'yi de kapsayan Türkiye edebiyatçılarına karşı yaptığım eleştirilerden oluşuyor.
Edebiyatçılar arasındaki dostluğu buna benzettiğim için böyle bir isim düşündüm. Bütün edebiyatçılar alev gibidir, birbirlerini yakarlar."
- Peki sizce doğru bir dostluk mudur bu edebiyatçılar arasındaki?
"Aslında bu dostluğa doğru diyemem, fakat doğal olan yol da bu. Çünkü insanlar belli amaçlar doğrultusunda bu yola çıkarlar."
- Edebiyata başlarken siz ne için yola çıktınız?
"Kendi düşündüklerimi ortaya koymak, içinde yaşadığım yüzyıla ayna tutmak, kendi yaşamımdan örnekleri ve unutulmaması gerekenleri bir yere not etmek amacıyla yazı yazmaya başladım.
Hatta son tezgahımda olan kitabın adı da "Yüzyıla Ağıt"(tır.)"
- Söke'de kültüre duyarlı bir okuyucu kitlesi bulunduğunu düşünüyor musunuz?
"Söke"de bir okuyucu (kitlesi) var. Ancak bu okuyucunun ayağına siz kendiniz gitmek zorundasınız. Aslında bu durum Söke için bir şanstır. Çünkü Söke'nin dışında hiçbir şehirde 500 kitabı satamazsınız. Söke'de ise bu sayıyı aşabilirsiniz."
- Birçok ödül almışsınız. Bu ödüllerden sizi en çok etkileyen hangisiydi?
"Beni üzen bir ödül olayı var. Töre Dergisi'nin 1980 yılında düzenlediği Türkçe yazan ve herkese açık olan hikâye yarışmasında 3'lük ödülü almıştım. İlk iki ödül Türkçe yazanlara verilmişti. Maalesef ödül töreninin yapılacağı ayda, 12 Eylül 1980 Harekâtı oldu ve biz de ödüllerimizi alamadık.
Aslına bakarsanız ödüller yazarlar için teşviktir fakat çok önemli değildir. Çünkü ödüller yazarın başarılı olduğunu göstermez."
- Şiir, hikâye dışında roman da yazıyor musunuz?
"Her hikâye aslında büyük bir roman demektir. Arkanızda sponsorunuz yoksa roman yazmak kolay (iş) değildir. Yazdığınız romanı okuyucunuza ulaştıramazsınız."
- Kitap yazdığınız kadar iyi bir kitap okuyucususunuz. Genelde ne tür kitapları okuyorsunuz?
"Eleştirmen olduğumdan dolayı her tarz kitabı okumak zorundayım. Ancak genç şair ve yazarları dikkatle izliyorum."
- Şiirlerinizin ana teması denir?
"Şiirlerimde en çok kendimi anlatırım."
- Kendinize örnek aldığınız bir şair ve yazar var mı?
"Örnek almak birinin kopyası (olmak) demekse, örnek aldığım hiç kimse yok. Sevmekse tabiî ki de var. Bu şair ve yazarları isim olarak söylemem mümkün değil fakat çok geniş bir yelpazede sevdiğim şair ve yazarlar var."
- Şu anki edebiyatı nasıl görüyorsunuz?
"Bazılarının dediği gibi edebiyat karın doyurmaz. Bu doğru.. Zamanınızı, huzurunuzu, paranızı bu yolda harcarsınız. Yunus Emre'nin Molla Kasım'ı gibi değerden anlamaz bir değersize düşerseniz yok edilirsiniz.
Türk Edebiyatı, dünyanın en güzel edebiyatıdır.
Türk hikâyecilerinin de eline su dökebilecek diğer örnekleri bizim edebiyatımızın dışında görmek mümkün değil."
- Edebiyat ve kültür dışında herhangi bir faaliyette bulunuyor musunuz? Resim, müzik, spor gibi...
"Edebiyatla uğraşanlara yardımcı olmak amacıyla dizgicilik yapıyorum. Bunun yanında bahçe işleriyle uğraşmayı severim. Bir de bu yayınlanmamış 15 tane kitabın düzeltmeleriyle uğraşıyorum."
- Bundan sonraki projeleriniz nelerdir?
"Basılmayı bekleyen 15 tane eser var. Onların düzenlemelerini yapıyorum.
İlk olarak amacım; "Alevden Dostluklar" ve "Bulutlar Pusuda" adlı kitaplarımı yayınlayabilmek. Bizden iz taşıyabilmek ve yarına bir şeyler bırakmak amacıyla devamlı yazıyorum.
- Son olarak neler söylemek istersiniz?
"Yazıyorum diyen herkese maddî ve manevî destek olmaya hazırım. Yazabilen yazmalı... Okuyabilen okumalı..."
Emine YALAS - Barış ÖNER

businness card, magnetic business card, plastic business card, FC PRINT
SEO, Arama motorlari optimizasyonu, seo uzmani, arama motoruna kayit
SEO, SEO consultant, first page listing in google, get top listing in Google
Sigara birakma merkezi, sigara birakma yontemleri, sigarayi birak
Web alani, web hosting, alan adi domain name, limitsiz web alani, limitsiz trafik
link ekle, site ekle, sosyal siteler ile aninda ucretsiz
SEO, Arama motorlari optimizasyonu, seo uzmani, arama motoruna kayit
Silindir Karton Kutu Üretimi, ambalaj,yuvarlak kutu
Karton, Metal, Plastik Kapakli KUTU, Çorap Parfüm Postüp Hediye Sarap
afis kutusu, ambalaj,baskili postüp kutusu,bumerang kutu,çikolata kutusu,diploma
Grapol; Solid Surface, Acrylic, Akrilik, Corian, Du Pont, LG, Samsung, Mutfak, Tezgah, Banyo, Evye, Lavabo
Sohbet, chat, Sohbet Odalari, Bayan Arkadas, Bedava Sohbet,Chat Sohbet
Posture support, posture support brace, back pain, back support brace
crate, hire, crate hire, rent a crate, office relocation, moving house, cardboard boxes, internal relocation
Oyun, oyun oyna, okey, batak, tavla,101, king, bric
tshirt, parfum, ic camasiri, kot, jean, miss sixty
businness card, magnetic business card, plastic business card,printed stationery
Vize, ingiltere vizesi, ankara antlasmasi, vize danismanligi, ogrenci vizesi, ticari vize
swine flu, flu, flue, pandemic flu, swine influenza, A H1N1
okey, okey oyna, okey oyun, okey oyunu, okey salon, okey salonu, online okey, okey oyunlari, okey indir, bedava okey
bebek odasi, bebek mobilyasi, çocuk odasi, çocuk mobilyasi, bebek karyolasi, bebek odasi aksesuarlari, bebek yatagi, bebek besigi
Sigara, sigarayi birak, sigarayi birakmak, sigara birakma merkezi, sigara birakma yontemleri, sigara birakmak

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Sohbet, Chat sohbet odalari, bedava sohbet, bayanla sohbet

Sohbet, chat, seviyeli sohbet, ucretsiz chat, bedava sohbet

sohbet veya chat dedigimizde akla gelen ilk dusunce sohbet sitelerinde rahat ve seviyeli muhabetlerin yapilip yapilamayacagi oluyor. Iste bu noktada Susohbet.net sitesi tum kullanicilarina sohbet odalarinda ucretsiz, kaliteli ve hizli bir sohbet sagliyor. Sohbet odalarinda arkadaslik eden, tanisan yeni uyeler sanal ortamda hayatlarina yeni bir insani da kabul etmis oluyorlar.


businness card, magnetic business card, plastic business card, FC PRINT
SEO, Arama motorlari optimizasyonu, seo uzmani, arama motoruna kayit
SEO, SEO consultant, first page listing in google, get top listing in Google
Sigara birakma merkezi, sigara birakma yontemleri, sigarayi birak
Web alani, web hosting, alan adi domain name, limitsiz web alani, limitsiz trafik
link ekle, site ekle, sosyal siteler ile aninda ucretsiz
SEO, Arama motorlari optimizasyonu, seo uzmani, arama motoruna kayit
Silindir Karton Kutu Üretimi, ambalaj,yuvarlak kutu
Karton, Metal, Plastik Kapakli KUTU, Çorap Parfüm Postüp Hediye Sarap
afis kutusu, ambalaj,baskili postüp kutusu,bumerang kutu,çikolata kutusu,diploma
Grapol; Solid Surface, Acrylic, Akrilik, Corian, Du Pont, LG, Samsung, Mutfak, Tezgah, Banyo, Evye, Lavabo
Sohbet, chat, Sohbet Odalari, Bayan Arkadas, Bedava Sohbet,Chat Sohbet
Posture support, posture support brace, back pain, back support brace
crate, hire, crate hire, rent a crate, office relocation, moving house, cardboard boxes, internal relocation
Oyun, oyun oyna, okey, batak, tavla,101, king, bric
tshirt, parfum, ic camasiri, kot, jean, miss sixty
businness card, magnetic business card, plastic business card,printed stationery
Vize, ingiltere vizesi, ankara antlasmasi, vize danismanligi, ogrenci vizesi, ticari vize
swine flu, flu, flue, pandemic flu, swine influenza, A H1N1
okey, okey oyna, okey oyun, okey oyunu, okey salon, okey salonu, online okey, okey oyunlari, okey indir, bedava okey
bebek odasi, bebek mobilyasi, çocuk odasi, çocuk mobilyasi, bebek karyolasi, bebek odasi aksesuarlari, bebek yatagi, bebek besigi
Sigara, sigarayi birak, sigarayi birakmak, sigara birakma merkezi, sigara birakma yontemleri, sigara birakmak